T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI Adana Aladağ İlçe Halk Kütüphanesi

Osmancık

235760,osmancikjpg.png.jpg



Osman Gazi, ölüm döşeğinde iken Osmanlı orduları, Bursa’nın fethi için uğraşmaktadır.  Osman Bey Bursa’nın fethi gerçekleşmeden ölmek istememekte bu haberi aldıktan sonra ölmek için Allaha yalvarmaktadır. Oğlu Orhan Bey’e:  “Oğul, ben öldüğüm vakit, beni Bursa’da şu gümüşlü kubbenin altına koy!” diye vasiyet etmiştir.

Roman Osman Bey’in ölüm döşeğinde Bursa’nın fethini ve ölümünü beklerken yaşadıklarını ve hatırlarını  aktarmaya başlayacaktır.

Osmancık, Ertuğrul Gazin in oğlu olarak  diğer çocuklar gibi büyümüştür.  Ele avuca sığmayan;  “nerede çalgı, orada kalgı” yaramazlıklar yapan  haşarı bir çocuktur.  Kılıç, yay ve ok talimi yaparak büyümekte bu konularda akranları ile yarışmaktadır.  Gide gide öfkeli, sabırsız, hırslı, kendine oldukça güvenen bir çocuk haline gelmiştir.

Babası kendinden sonra bey olması için önceleri Osman’ı düşünmüş  fakat O’nun devlet işleriyle ilgisi olmadığını görünce, ona öğütler vermiş ama  sonraları onu kendi haline bırakıp diğer oğlu  Gündüz Beğ’ e önem vermeğe başlamıştır.  Çevredekiler de davranışları yüzünden  Osmancık’ın bey olmak için uygun olmadığını düşünmektedir. Osmancık, üzerindeki baskının kalktığından dolayı mutludur. Osman, yoldaşları Konur Alp, Sungur, Gazi Rahman, Akça Koca ile birlikte ava çıkmayı komşu beyliklere eğlenceye gitmeyi  daha çok sevmektedir.

Fakat bir gün Şeyh Ede Balı ile Sivrikaya’ da tanışınca görüşleri ve davranışları değişmeye başlar. Ede Balı, Osmancık’ı izlemeye başlamış ve ondaki kötü huyları yok etmeye çalışmaktadır. “Dünya’yı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul! Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz. Önce bu yüzden küçülüyor sonra da Dünya’yı çok büyük görüyoruz. Dünya bir ömür için, için büyüktür. Bir soyun bir amacı, inancı ve ülküsü için büyük değildir.” Der.

Osmancık’ın  hayata bakışı alt üst olmuştur. Ede Balı’ ya saygıda kusur ederek onun üzerine atını sürer. Bunu duyan  Ertuğrul Gazi, ise ona  “Ede Balı’ ya sakın karşı gelme; bana karşı gel, ona gelme. Ede Balı soyumuzun ışığıdır” diye tembih eder.  O günlerde Ede Balı ile yaptıkları konuşma ve babasının tembihleri sürekli kafasını meşgul etmeye başlamıştır.

Osmancık, bir gün  ani bir karar ile  EdeBalı’nın tekkesine gider.  İtburnu’na EdeBalı’nın evine konaklayıp  Şeyh ile konuşmaya gider. Ama EdeBalı görüşme zamanının henüz gelmediğini  ifade ederek Osmancıkla görüşmez.  Osmancık’ı şeyhin oğlu ile yardımcısı Dursun Fakı ağırlamış ve tekkeyi gezdirmiştir.

Osman’a Ertuğrul Gazi’nin konaklamaya geldiğinde kaldığı odaya onu buyur ederler.  Ertuğrul Gazi’de geldiğinde o odada kalmış, o gece sabaha kadar ayakta Kur’an okumuş, sabaha karşı uykuya dalmış ve rüyasında Kur’an-ı Kerim’in konuştuğunu görmüştür. Osmancık odada otururken  Edebali’nin kızı  Malhun Hatun’u görmüş ve ona âşık olmuştur.


YAZAR TARIK BUĞRA:

Tarık Buğra (Akşehir 1918 – İstanbul 26 Şubat 1994). İlk ve orta tahsilini Akşehir’de tamamladı. Konya lisesini bitirdi. Çeşitli aralıklarla İstanbul Üniversitesi Tıp, Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinde ikişer üçer yıl okuyup sonra vazgeçti. Akşehir’de çıkardığı Nasrettin Hoca gazetesi ile gazeteciliğe başladı. İstanbul’a gelince Milliyet, Yeni İstanbul, Haber ve Tercüman gazetelerinde fıkralar yazdı, sanat sayfaları düzenledi, Haftalık Yol dergisini çıkardı. “Oğlumuz” hikâyesi ile Cumhuriyet gazetesinin hikâye yarışmasında ikincilik kazandı. Çınaraltı dergisinde hikâyeler yayınladı. Sonra roman yazmaya başladı. Sanat eseri için her türlü basmakalıbı reddeden, hür ve bağımsız bir sanat anlayışını benimsedi. Güzel Türkçesi, derin tipleri, şiirli üslubuyla Türk tiyatro ve roman yazarlarının başında yer aldı.